"Tarihi canlı bir savaş alanı, bir ideolojik çatışma bölgesi olmaktan kurtarmamız lazım"

 

Ankara'daki Kitaplarıma Veda...

Eskiden bazı yazarların yazılarında rastlardım aşağıdaki ifadelere: “3 ayrı başkentte olan kitaplarım, kütüphanelerim…”, “kitaplarımın bir kısmı filan şehirdedir…” vb. Bu ifadeleri çok garipserdim: “Nasıl olur bu, kitap dediğin çalıştığın, okuduğun şehirde, mekânda olmalı. Değilse, nasıl faydalanacaksın onlardan. Saçmalık değil midir bu?”

Nereden tahmin edebilirdim ki bu durum başıma da gelecek…

26 Ağustos 2008 tarihinde Kıbrıs Türk Hava Yolları’nın Esenboğa-Ercan uçağına binip temelli ayrılmadan birkaç gün önce Ankara’da çözmem gereken önemli bir sorunum vardı: Evdeki 50 koli kitabımı ne yapacaktım? Onları bir yerlere taşımam lazımdı. Bir iki koli de değil ki bir arkadaşın evine, deposuna bırakasın, bir gün gelip alacağım diye.

Konuyu yıllarımı verdiğim Yeni Türkiye dergisinin sahibi Hasan Celâl Güzel beye (bizim ifademizle başkana, Allah rahmet eylesin) açtım. Hiç tereddüt etmeden derginin deposuna bırakabileceğimi söyledi kitaplarımı, kolilerimi. Çok mutlu olmuştum. Gözüm arkada kalmayacaktı, güvenli bir yere bırakacaktım çok sevdiğim, faydalandığım, beslendiğim kitaplarımı.

Yeni Türkiye dergisinin deposu Ankara-Yenimahalle’de, ben ise Sincan’da otuyorum. Ankara’yı bilenler bu adreslerin uzaklıklarını bilirler. Yeni Türkiye dergimize iş yapan arabası olan bir abiden taşıma işinde yardımını rica ettim. Sağ olsun kırmadı beni. Ama kolilerin indirme bindirme işine karışmayacaktı. Kitap dolu 50 koliyi 5 katlı Sincan evlerinin üst katından indirmek lazımdı. İşe koyuldum. Yalnız kaldığımı gören hanım birkaç koliye yardım etse de onun yapacağı iş değildi bu. İş omuza ve ayaklara düşüyordu. Merdivenleri inip çıkmaktan defalarla ayağıma kramp girdi, yığıldım kaldım, ağlayacak oldum. Ama yapacak başka bir şey yoktu: bu koliler aşağıya indirilecekti. Tüm zorluklara rağmen indirdim de…

… Kolileri indirirken onları nasıl topladığım gözümün önünden film şeritleri gibi geçiyordu: Her akşam iş çıkışı Kızılay’daki kitapçılara uğrardım. İlk uğrak yerim Pınar kitabevi olurdu. Şimdi Kurtuba oldu. Son Ankara’ya gidişimde orada oturup arkadaşlarla çay da içtik. Oradaki Metin, Hikmet, Musa abileri, Ali İhsan’ı, Erdal’ı, Orhan’ı, Yalçın'ı unutamam. Uygun fiyattan çok kitap almışlığım var onlardan. Bazen de yayıncıdan gelen ve bazı sayfalarında küçük sorunları olan kitapları da bana bırakırlardı. Adil Han’daki, Dost, Turhan, Gezgin, Bilim ve Sanat kitabevlerindeki, Ankara Birleşik Kitabevi’ndeki dostları unutamam. Sağ olsunlar indirimler yaparak kitap alımlarıma hep yardımcı oldular. Biraz da Yeni Türkiye dergisinin dağıtım sorumlusu olmamın avantajlarını kullanıyordum galiba.

Ulus’ta, Hacı Bayram’ın oradaki kitapçılara da ara sıra uğradım ama oradan çok aldığım bir şeyler olmadı. Sadece TDV İslam Ansiklopedi’nin takımını uygun fiyata aldığımı hatırlarım. Bir hatırladığım daha var buradan. İhsan Işık’ın Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi’ni de yine buradan almıştım. Ama kendim için değil bir müşteriye iyi fiyata satmak için…

Yeni Türkiye dergisine gelen kitap ve dergileri de Hasan Bey zaman zaman bana bırakırdı. Ayrıca kütüphanesinden de “kitap çalmak hırsızlıktan sayılmaz” diye bazı kitaplar “aşırdıklarım” oldu. Haberi olduğunda da kızmadı, çünkü hızlı kitap okuma tekniğiyle çoktan o kitapları okumuştu. Bu arada Hasan Beyin çok zengin bir kütüphanesinin de olduğunu söyleyeyim. Konu bakımından kitapları arasında yok yoktu. Şimdi ne oldu o kütüphane doğrusu merak etmiyor da değilim.

Yeni Türkiye dergisinin her yeni sayısının basımı veya yeni kitap yayını için matbaaya gittiğimizde orada basılan kitapların ayrılan örneklerinden de mutlaka aldığımız oluyordu. Tabi ki matbaanın sahibi Mustafa Çakır beyin izniyle.

Okul döneminde satın aldığım kitaplar da kütüphanemin özel bir köşesini kaplıyordu. Az da kitap almamıştım o dönemlerde. Özellikle Türk Tarih Kurumu’nun kitapları ağırlıktaydı. Aslında kütüphanem o dönemden itibaren oluşmaya başlamıştı. Çünkü hocamızın söylediği her kitabı bulup satın almaya çalışıyordum. Ara sıra Milli Kütüphane veya üniversite kütüphanesine gitsem de nedense okuduğum kitabın hep benim olmasını isterdim. Üzerine rahatça not alabiliyordum çünkü. Kalıcı da oluyordu bu notlar. Şimdiki öğrencilere bakıyorum. Biz galiba biraz “enayi” imişiz…

Kitap satın alma kaynaklarımdan biri de sahaflardı. Tunalı Hilmi sokaktaki, Kızılay’daki sahaflar uğrak yerlerimdendi. Bir süre sonra da sahafların merkezi dükkânlarından uzaklaşıp Cepheci pazarının orada hafta sonu açılan ve daha da ucuz olan kitaplara verdim kendimi. Beni buraya alıştıran sahaftan Musa Çağlar’dı. Az parayla çuval dolusu kitap alabiliyordun.

Ankara’nın ara sokaklarında aldığım kitaplar da ayrı bir zenginlik katıyordu kütüphaneme… Rafların önemli bir bölümünü de Azerbaycan’dan her geldiğimde satın aldığım veya babamın kütüphanesinden ödünç aldığım kitaplar oluşturuyordu.   

… Kolileri taşıyıp Yenimahallede’ki depoya bıraktık. Belki de kolilere girmeye “hak kazanmış” kitap kolileri demem daha doğru olurdu. Çünkü kitapları kolilerken de bir kısmını evde bırakmak zorunda kalmıştım. Hâlâ bugün de üniversite döneminden biriktirmeye başladığım ve öğrenci arkadaşlarımızın da yazıları olan Tarih Çevresi dergisinin koleksiyonun orada bırakmamdan dolayı kendimi affedemiyorum…

Kolileri depoya bıraktığıma göre rahatlamıştım. Gözüm arkada kalmayacaktı. Gerçekten kalmayacak mıydı? Kıbrıs’tan Ankara’ya her gelişimde bu kitaplardan derslerde kullandıklarımı ve özellikle Tarih Metodu kitaplarımı Kıbrıs’a taşıdım. Sağ olsun, bagajı boş olan öğrencilerim, bagajı az olan ve ricamı kırmayan yolcular. Onlar olmasalardı bu kitapları taşıma işinde çok zorlanacaktım. Ama taşıya taşıya sadece 6 koli kitabı Kıbrıs-Lefke’ye taşıyabilmiştim. 44 koli kitap orada bir yerlerde duruyordu. Bir yerlerde dedim çünkü kolileri bıraktığım depo defalarca farklı yerlere taşındı. Her taşındığında da kolilerimin sayısı azalmaya başladı, kolilerim kaybolmaya başladı. Kolilerimin ilk kaybını telefonda arkadaşımdan duyduğumda bir anlık başıma sıcak su dökülmüş şekilde hissettim kendimi. Birkaç gün kendime gelemedim… Sonraki kayboluşlarda artık alışıktım…

… Bir Ankara seferimde Bilim ve Sanat yayınevinin Rusça-Türkçe sözlüğüne ihtiyacım oldu. Kolilerimin birisinde vardı bu sözlüğüm. Kolilerin üstüne içindeki kitapların da notunu düşmüştüm aslında. Önce depoya gidip gitmemede karar veremedim. Kızılay’da kitapçılardan sorayım, fiyatı uygunsa kitapçıdan alayım, dedim. O günün şartlarında yıllar önce 85 TL fiyat alınca deponun yolunu tuttum. Tesadüf bu ya deponun hemen girişimde masanın üstünde buldum Rusça sözlüğümü. Anlaşılan kolilerimin başına bir işler geliyordu. Yoksa sözlük kendiliğinden ayak açıp koliden çıkıp masanın üstünde “beni beklemeye” çekilemezdi…  Ama kolilerle uğraşmak için zaman neredeydi. Çok uzattım farkındayım…

Geçen ay Ankara’ya gittiğimde kolilerimden 16 tanesinin bulabildim. Çok bozuldum. Dışarıya, arkadaşlarıma yansıtmasam da içim sızladı. Son kararımı verdim: faydalanamadığım ve ufukta da faydalanacağımı tahmin etmediğim kitaplardan “kurtulmam” lazım…

Bir daha kolileri teker teker açtım. Bazılarını oradaki sevgili arkadaşlara bıraktım. Çok değerli bulduğum ve ileride kullanacaklarına ihtimal verdiğim kitaplarımı, üniversitedeki ödevlerimi, notlarımı ayırarak öğrencim Yusuf Selimdaroğlu’nun Ankara’daki evine bıraktım. Yerde kalan 9 koli kitabı bir sahaf arkadaşa az bir para karşılığında bıraktım.

Offf be, kurtuldum Ankara’daki kitaplarımdan, kolilerimden. Artık rahatsızlık, sızıntı hissetmeyeceğim. Offf be çekiyorum ama fark etmişsinizdir bir isyanın offfu bu. Yıllarca biriktirdiği kitaplarından, kütüphanesinden ayrılmanın ne olduğunu bilenler ancak anlar bu offfu.  

Böylece Ankara’yla bir bağım daha koptu, kütüphane bağım… 

Şimdi Azerbaycan dışında tek kütüphanem (belki bir gün Azerbaycan’daki kütüphanemi de yazayım) Lefke’dedir. Umarım talih bir gün bu kütüphanemi de kolileme ve onlarla vedalaşma durumunda bırakmaz beni…

 1044 09-10-22

  Paylaş   Tweetle   Paylaş   Paylaş   Gönder
Copyright © 2017 Doç. Dr. Elnur Ağayev | Bu sitedeki tüm görsel materyallerin hakkı saklıdır.
×
×

Avatar
Hatırla beni