• "Tarihi canlı bir savaş alanı, bir ideolojik çatışma bölgesi olmaktan kurtarmamız lazım"

Lefke'den Mektuplar - XXXVI

blog-post-image
Arife Günü Lefke Mezarlığında

Yoğun sınav sürecinden dolayı uzun zamandı saç tıraşımı ihmal etmiştim. Arife günü, Kurban Bayram öncesi hem tıraşımı yapayım, hem de bir kahve içeyim diye Lefke çarşısına indim. Kahveyi Osman Adil petrolde değerli arkadaşım İbrahim ısmarladı. Sonra Burhan berberin yanına geçtim. Saç dedik de, fazla saç da yok ya kafada. 5 dakika içinde tıraşı bitirdik…

Eve dönmek üzereyken rotayı Lefke Belediyesi mezarlığına çevirdim. Bir araştırma konumdan dolayı birkaç mezar taşını incelemem lazımdı. Hem de arife günüdür, bazı mezarları ziyaret edip Fatiha okuyup dualar edeyim diye…

Mezarlık kalabalıktı. Arife günü olmasından dolayı insanlar yakınlarının, dost akrabalarının mezarını ziyaret ediyor, mezarın çevresini temizliyor, yıkıyor, tütsü yakıyor, çiçekler bırakıyor, dualar ediyorlardı. Bunları izlerken 1940-1950’li yıllar Kıbrıs gazetelerinde Türk-Müslüman mezarlıkların kötü durumlarıyla ilgili yayınlanan makaleler aklıma geldi. O makalelerde temel fikir Rum mezarlıklarının düzenli, temiz olmaları, Türk-Müslüman mezarlıklarının ise bakımsız olmaları yönündeydi. Şimdiki duruma bakınca o eski eleştiriler artık geçersiz kalmış. Belediye ve ayrıca insanlarımız bu konuda olumlu yönde çok mesafe kat etmişler. Eksikliklerimiz yok mudur, vardır. Ama artılarımız daha çok…

Lefke Belediyesi Mezarlığı büyümüş, genişlemiş. Artık bir süredir üçüncü etap alanına definler yapılmaktadır. Ve burası da hızla dolmaya başlamış.  

Lefke Belediyesi Mezarlığı, ana mezarlık kısmının en eski mezar taşlarına baktığınızda ilk defnin 1966 yılında yaptığını görürsünüz. Rahmetlik Fedai Ferid beye zamanında bu konuyu sorduğumda buraya ilk olarak 1967 yılında babası Ahmet Ferit Beyin defin edildiğini söylemişti. Ama mezar taşlarına baktığınızda Ahmet Ferit Beyin mezarının hemen yanında 1966 yılı yazılı bir mezar taşını daha görürüsünüz. Bu mezar taşı sonradan mı yazıldı, yanlış mı yazıldı, bilemem. Tarihine göre ilk mezar taşının tarihi 1966 yılı görünmektedir.

Birçok mezar taşı başlarında durup fatihe okuyorum, dua ediyorum. Ve ilerliyorum. İlerlerken de bu mezar taşları üzerine birçok akademik çalışma yapılabileceğini, yapılması gerektiğini düşünüyorum. Mezar taşları ve üzerindeki işlemeler üzerine sanat tarihi çalışmaları yapılabilir. Çeşitli formada, şekildeler. Üzerlerinde vefat edenlerin resimleri var… Taşlardaki lakaplar üzerine halk edebiyatı çalışmaları yapılmalı. Şahıs isimleri üzerine ayrıca çalışılabilir.

Mezar taşları üzerinde bulunan tarihlerdeki yaşam süreleri de ayrı bir çalışma konusudur. Yaşam süresi dedim de aklıma geldi, rahmetli Yusuf (Abi) Kubilay ve Hüseyin (Abi) Yükselen’le aynı ortamda dinlediğim bir anekdot vardı: “İngiliz bir vatandaş Kıbrıs’a gelir. Bölgede çalışacağına göre yerleşim yeri tespiti yapması lazım. Adam ilk mezarlığa gider ve mezar taşlarından bu bölgede yaşayan insanların ortalama yaşlarını çıkarmaya çalışır. Buradaki insanların uzun ömürlü olmadıklarını tespit eder. Ve bölge dışında daha uzun ömür süren insanların yaşadıkları bir yere yerleşir.” Tabii ki bu bir anekdot, ama hikmeti de yok değildir.  

… Bazı mezar taşları üzerinde mezarda yatanın vefatı ile ilgili bilgiler bulunmaktadır: “Hayatının 19. baharında elektrik şokundan hayata gözlerini yummuştur”; “safra ameliyatından kurtulamayan”, “Rumlarca şehit oldu” gibi… Karakterleriyle ilgili bilgiler var: “Muhidinde çok sevilen yardımsever bir zattı”;insaniyetli, misafir severdi”…

Çok genç yaşta vefat edenlerin mezar taşlarında aşağıdaki tür yazılara rastlıyorsunuz: “Gençlik baharımda doymadan dünyaya, girdim kara toprağa, bir küme topraktır mezarım. Ağla anam ağla duyayım. Bir demet gül getirin ben de toprağımda rahat uyuyayım…” Bu ve buna benzer yazılarla sık sık karşılaşıyorsunuz…

Mezarlığın aşağı tarafında çocukların mezarları var. Mezarları da kendileri gibi küçücük ama yansıttıkları dertler çok çok büyük…

… Aniden herkesi şaşıracak bir yazıyla karşılaşıyorum: “Biz cihanı terk edip gittik, zahmet ve rahatını nakşedip gittik, bundan sonra nöbet sizdedir, biz kendi nöbetimizi tuttuk ve gittik.”

Anadolu Selçuklu sultanı I. İzzeddin Keykâvus’un sandukasındaki bu yazıyı Lefke mezarlığındaki bir mezar taşında görünce şaşırmaz mısınız? Şaşırırsınız. Doğrusu ben şaşırmadım. Yazdıranı tahmin edebiliyorum çünkü. Kıbrıs’ın hafızası, Türkiye’nin ve Türk Dünyasının aksakalı rahmetli Harid Fedai’den başkası olamaz bunu yazdıran… Annesinin mezar taşındadır bu yazı çünkü…

Vefat edenlerin anısına yapılan çeşmeler de mezarlığa ayrı bir katkı yapıyor. Çeşme suyundan hem mezarların temizliğinde kullanılır, hem de serinlenmek için istifade edilir. Anısına yapılan şahıs da dualardan nasipleniyor…

Mezarlıkta bazı sorunlar da dikkati çekiyor. Bazı mezar taşları yerlerde yatıyor. Bazılarının yazıları silinmek üzeredir. Ailelerin, aileden kimse yoksa hayır kurumların veya Belediyenin bu işe el atması lazım. Mezarlığın birinci ve ikinci etabında yeterli ağaç dikilmiştir. Son yıllarda açılan üçüncü etap kısmında ağaç eksikliği hissediliyor ve zaman kaybetmeden bunun giderilmesi lazım ve mezar kültürüne uygun ağaçların dikilmesi gerekiyor. Üçüncü etap mezar yolunun asfalt yapılması da yine düşünülmesi gerek konulardan biridir…

Bir de, belki bugün aciliyeti yok ama ilerisi için mezar yerlerinin konumunun sanal ortama aktarılması da düşünülmeli. Dışarıda gelenlerin mezar yerlerine daha kolay ulaşımlarını sağlamak için…

Lefke mezarlığında bir mezar taşındaki Yunus Emre dörtlüsüyle bitireyim yazımı. Babasının mezar taşında olan bu dörtlüğü yazdırtanı yine tahmin etmek zor değildir:

“Bu dünyadan gider olduk

Kalanlara selâm olsun.

Bizim için hayır dua

Kılanlara selâm olsun”…

Evet, mal, mülk, hırs, ego istenmiyorİstenen sadece hayır dua

18.06.2024