• "Tarihi canlı bir savaş alanı, bir ideolojik çatışma bölgesi olmaktan kurtarmamız lazım"

Lefke'den Mektuplar XXXV

blog-post-image
Kıbrıs’taki Ruslar…

Bu yıl ünlü Rus şairi Aleksandr Sergeyeviç Puşkin’in 225. doğum yıldönümüdür. Bu vesileyle Kıbrıs Rum kesiminde organize edilen bir sıra etkinlikten sonra 30 Nisan 2024 tarihinde Girne’deki Movie and Cafe mekânında KKTC’deki Rus topluluğu “Bilinen ve Bilinmeyenleriyle Puşkin” konulu söyleşi düzenledi. Sunumu Kıbrıs’taki Rus Ortodoks Eğitim Merkezi’nin yöneticisi, eğitimci, yazar, tarihçi Natalya Zıkova yaptı. Kayıt yaptıran 17 kişinin katıldığı etkinlik bir buçuk saat sürdü. Bu süre zarfında Zıkova, Puşkin’in yaşamının bilinen ve az bilinen yönlerinden ilginç hikâyeler aktardı. Özellikle Aleksandr’ı Puşkin yapan değerler üzerinde durdu, yetiştiği çevreden, muhitten, kültürden bahsetti. Ayrıca Puşkin’in eserlerinin yazılışından kısa fıkralar sundu.

Yetiştiğim ve aldığım eğitim çevresi dolayısıyla Puşkin’e yabancı olmamama rağmen Zıkova’nın anlatımında bir husus özellikle dikkatimi çekti:

Puşkin çocukluğundan eğitimini Fransız dilinde ve Fransız kültür çevresinden alıyor. Kullandığı kütüphanedeki kitapların ekseriyeti Fransızcadır. Fransız siyasi ve kültürel düşünceleriyle ayrıntılı olarak burada tanışıyor. Fransızcaya çok hâkimdir. Hatta yıllar sonra Fransa’daki kültür merkezlerinde Fransız diline yazılmış metinlere örnek olarak Puşkin’in Fransızca yazdığı mektupları gösteriliyor. Peki, Fransız kültürü içinde yetişen Puşkin nasıl oluyor da Rus dilinin ve edebiyatının kurucusu olabilmiş? Kurucu olmak için dili önemlidir, sanat, kültür, tarih bilgisi önemlidir, milli ruhun aşılanması önemlidir. Tuhafınıza gitmesin, Puşkin’i Rus edebiyatının kurucusu yapan, ona gerekli olan değerleri aktaran ninesinin anlattığı Rus masalları, Rus kültürü konuşmaları, Rus tarihi anlatımlarıdır. Böyle söylemek mümkünse, Puşkin’i Rus edebiyatına kazandıran ninesidir. Nineler değip geçemiyorsunuz, onlar kültürün ana taşıyıcılarıdır. Hâlâ da gelişme hedefi olan bilinçli toplumlarda nineler bu özelliklerini taşıyorlar. Onların her anlatımlarını derleyip yayınlar, yeni nesillere okullarda ve evlerde okuturlar… Böyle bir derdi olmayan toplumlar ise onların yaşlanmasını bekleyip ayrı bir arka odaya “hapsederler”, masallarına, dil ve tarih anlatımlarına önem vermezler, hele bir de mal-mülkleri varsa ne âlâ…

Tabii ki, tarihçi Zıkova’nın da Puşkin’in yaşamındaki dil, tarih, sanat, kültür boyutuna özellikle dikkat çekmesini anlayışla karşılıyorum ve saygı duyuyorum. Çünkü bu hususlar yurt dışında veya yabancı ülkelerde yaşayan toplumlulukların ihtiyaç duydukları, korunma içgüdüleriyle hareket ettikleri değerlerin başında gelirler. Bunların sık sık hatırlanmasında fayda vardır.

Söyleşiyi dinlerken ayrıca Rusça söyleşileri özlediğimi de fark ettim. Bundan sonra sayısını artırmam lazım…

… Girne’deki organizasyondan memnun kaldım. Puşkin’le ilgili sevgiyle, içtenlikle samimi anlatım yapan Zıkova’ya ve organizasyonu gerçekleştiren ve beni de haberdar eden Marina Kocadal’a teşekkür ediyorum…

*         *         *

Kıbrıs adasının stratejik konumu, inanç yapısı, tarihi, kültürü, coğrafi şartları, yaşamı bir sıra halkların olduğu gibi Rusların da dikkatini uzak tarihi dönemden itibaren çekmeye başlamıştır.

Rusların, Kıbrıs adasını tanımaları Kutsal Toprakları ziyaretleri sebebiyle olmuştur. Kutsal Toprakları ziyaret ederken Kıbrıs’a uğramaları ve Kıbrıs’ta bulunan Ortodoksların kutsal mekânlarının önemi bu coğrafyayı Ortodoks Ruslar için cazip kılmıştır. Sonraki dönemlerde dini amaçlar yanında siyasi ve ticari istekler de ön plana çıkmaya başladı. 18. yüzyıl başlarında I. Petro ile emperyal politika izlemeye başlayan Rusya’nın hedeflerinden biri de Akdeniz bölgesinde etkinlik kazanmak oldu. Akdeniz ticaretinde rol almak, Kutsal Toprakları ziyaret eden vatandaşlarına kolaylıklar sağlamak, dolayısıyla bölgede siyasi nüfuz kazanmak için Osmanlı İmparatorluğu’yla yaptığı savaşı kazanmasının da verdiği güçle Rusya İmparatorluğu, 18. yüzyılın sonunda Kıbrıs’ta konsolosluk açtı. O günden beri Rusya İmparatorluğu’nun Akdeniz bölgesi ve dolayısıyla Kıbrıs’a ilgisi devam etmektedir.

Kutsal Mekânlara Giderken Kıbrıs’a Uğradılar

Kıbrıs’ta ilk Rus’un görünmesi bilinen tarihiyle XII. yüzyıla dayanmaktadır. Ortodoks Başrahip Danil’in 1106-1107 yıllarında Kutsal Topraklara yaptığı seyahat sırasında Kıbrıs’a uğraması ve adayla ilgili izlenimlerini anısına aktarmasıyla Rus kaynaklarında Kıbrıs ismi duyulmaya başlandı. Başrahip anısında Kıbrıs’la ilgili şu bilgileri aktarmaktadır:

“Kıbrıs oldukça büyük ve yüksek nüfusa sahip bir adadır. Adanın önemi burada 20 piskoposun ve bir çatı altında birleşmiş başpiskoposluğun olmasındadır. Burada çok sayıda Azizler defnedilmiştir: Aziz Elifanie, Havari Barnabas, Aziz Zizon ve Pavel tarafından vaftiz edilen Aziz Trifoliye piskoposu... Burada oldukça büyük bir dağ var ve bu dağın zirvesine iblisleri kovmak ve herhangi hastalığın iyileşmesi için Azize Helena haç dikti. Bu haça İsa’nın dürüst çivisini çaktı. Ve o yerde haçın yanında hala daha mucizeler oluyor. Haç yere değmeden havada duruyor. Demek ki aziz ruhlar sayesinde havada tutuluyor. Kötüler burada tapınağa saygı duyuyor, onlar burada Tanrı’nın lütfunu kendi günahlı gözleriyle görüyor ve iyi birileri olarak adadan ayrılıyorlar.”

Tahminen 1370 yılı civarında Kutsal Toprakları ziyaret eden diğer bir Rus din adamı Arşimandrit Agrifin’in de gezi notunda Kıbrıs ismine rastlanmaktadır. Kıbrıs’a ayak basıp basmadığı tuttuğu notlardan belli olmasa da, Rodos’tan Kıbrıs adasına kadar mesafenin 300 verst (Rus uzunluk ölçüsü) olduğu, Kıbrıs adasında sağduyulu korsan hacının bulunduğu, burada fazla seker yetiştirildiği ile ilgili bilgi aktarmaktadır.

1419-1422 yıllarında ise Rahip Zosim Kutsal Toprakları ziyarete çıkar ve Kıbrıs’a uğrar. Zosim’in 1889 yılında basılan anısında Kıbrıs’la ilgili aşağıdaki bilgilere rastlamak mümkündür:

“...300 mil daha gittiğinde Kıbrıs’a varıyorsunuz. Burada Piskopos Lazar bulunmuştur. Burada bir dağ bulunmaktadır. O dağda haç vardır ve bu haç havada asılı durmaktadır. Bu adada büyük şehir Lefkoşa’dır ve burada büyük prens oturmaktadır ve tüm ada onundur. Kardeşi ve 4 Rum piskopos, 2 laik ve 2 keşiş de burada oturuyor. Tüm Yunan kiliselerinde büyük bayramlarda ilahiler söylenir. İkinci büyük şehir olan Kreniya’da [Girne] şeker ve çavdar, üzüm, muşmula ve yılan vardır. Bu şehirden 10 verst mesafede Omorfo [Güzelyurt] köyü vardır. Burada da aynen şeker vardır. Burada Aziz Mamas yatmaktadır...

Kutsal Toprakları ziyaret amacıyla yola çıkan ve Kıbrıs’a da uğrayan diğer bir din adamı, rahip, gezgin ve eğitmen, Küçük Rusyalı Vasiliy Grigoroviç-Barski olmuştur. 18. yüzyıl ilk yarısında Kıbrıs’a uğrayan Barski’nin seferi boyunca tuttuğu notlar 1885-1887 yıllarında 4 cilt olarak yayınlandı. Bu notlardan Barski’nin değişik tarihlerde 4 defa Kıbrıs’a uğradığı ve nerede ise Kıbrıs’ı boydan boya gezdiği görülmektedir. Barski hem Kıbrıs adasında bulunan tüm Hıristiyan merkezlerini gezmiş, hem de bu merkezler etrafında söylenen hikâyeleri kitabına toplamıştır. Resim çizmek yeteneği olduğundan dolayı da gezdiği mekânların kara kalem resimlerini çizmiştir.

Ada’da Rusya Konsolosluğunun Kurulması

Kutsal Topraklara ziyaretlerin devam etmesiyle beraber 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Rusya’nın Kıbrıs’a ekonomik ve siyasi ilgisi de arttı. 1768-1774 Osmanlı-Rusya savaşının bitiminde, 1774 yılında imzalanan Küçük Kaynarca ve devamında 1779 yılında imzalanan Aynalıkavak Antlaşması’yla elde ettiği haklarla Rusya İmparatorluğu Akdeniz ticaretinin bir parçası olmaya başladı. Şöyle ki, anlaşmaya göre diğer ayrıcalıkların yanında Osmanlı Devleti, Rusya’nın uygun göreceği yerlerde konsolos veya konsolos vekili bulundurmasına izin veriyordu. Ayrıca Akdeniz ve Karadeniz’de, Fransızlarla İngilizlere tanınan ticari haklar Rusya’ya da tanınıyordu. Bu bağlamda, Rusların hem Kutsal Toprakları ziyaret etmeleri ve hem de Akdeniz’de ticari ilişkilerde bulunmaları daha da önem taşımaya başladı. Yukarıdaki anlaşmalara dayanarak Rusya Osmanlı İmparatorluğu’nun birçok yerinde konsolosluklar açtı. Rusya İmparatorluğu tarafından, vatandaşlarının Kutsal Toprakları ziyaret etmeleri ve Akdeniz’de ticari ilişkilerinde onlara yardımcı olma amacıyla 1785 yılında Kıbrıs’ta Rusya İmparatorluğu konsolosluğu açıldı ve Kaptan İvan Ecali burada göreve başladı.

Rusya İmparatorluğu’nun Küçük Kaynarca ve Aynalıkavak antlaşmaları sonrası Osmanlı İmparatorluğu’nun değişik bölgelerinde açtığı elçiliklerin, vatandaşlarına yardım ve ticari konular dışında Ortodoks reayayı Osmanlı yönetimine isyan ettirme faaliyetleri göz önünde bulundurulduğunda, aslında Kıbrıs’taki konsolosluğun da aynı zamanda Akdeniz bölgesinde siyasi etkinlik kazanmak için açıldığını söylemek mümkündür.
Konsolosluk açıldıktan sonra da Rusların buradaki Ortodoks mekânlarına ziyaretleri devam etti. Rahibe Varvara Katayeva’nın Kıbrıs ziyareti kaynaklarda çok kısa geçer. Rahibe Katayeva, 19. yüzyılın 40’lı yıllarında Ada’nın Ortodoks kutsal mekânlarını gezer. Bu mekânların bakımsız olduğunu görür. Özellikle de Stravrovuni’deki manastırın çok kötü durumda olduğuna şahit olur. “İnanç amelsiz ölüdür” deyip yola koyulur. Rusya’ya döndüğünde yardım kampanyası başlatır. Yardım yapanlar arasında Çar ve aristokratik aileden insanlar da vardır. Önemli miktarda para toplanır. Para daha sonra İstanbul’daki Rusya elçiliği üzerinden Kıbrıs Ortodoks Kilisesi’ne aktarılır. Yardım bununla bitmez. Rahibe Katayeva, Kıbrıs’a ayrıca değerli ayin kadehleri, kilise malzemeleri de gönderir. Bu yardım sayesinde Stravrovuni’deki kilise canlanır. Rahibe Katayeva, burada dualarla hala daha anılmaktadır. Rusların Kutsal Topraklara ziyaretleri sonraki yıllarda da devam eder ve ziyaretçilerin yayınladıkları notlarda yine de Kıbrıs’la ilgili bilgilere rastlanmaktadır.

Adaya Rus Göçleri

Adanın 1878 yılında İngiliz yönetimine geçişinden sonra da Rusya’dan Kıbrıs’a gelenlerin izlerine rastlamak mümkündür. 1883’te birkaç yüz mülteci Rus Paphos yakınlarındaki Orides’e yerleştirildi. Yine 1897 yılında Londra’daki Ahavat Zion ve Yahudi Kolonizasyon Birliği’nin destekleriyle Walter Cohen 15 Rus ailesini Margo çiftliğinde koloni kurmak için Kıbrıs’a getirdi.

Ada 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyılın başlarında iki Rus göçü daha yaşadı. Duhobor ismini taşıyan ve sayıları 1.125 olan ilk grup Rus göçmenler Ağustos 1898 yılında adaya geldi ve Nisan 1899 yılında adadan ayrılarak Kanada’ya yerleştirildi. İkinci göç ise 1920 yılının Mart-Nisan aylarında yaşadı. Beyaz Ruslar ismini taşıyan ve Bolşeviklere yenilerek Rusya’dan ayrılan 1.500 civarında tespit edilen bu grup 2 yıla yakın Mağusa ve Polemidya’da kamp yaşamını sürdürdüler. 1922 yılının Mayıs-Haziran aylarında Balkanlara götürüldüler. 74 ailenin ise Kıbrıs’ta yaşamlarına devam ettikleri bilinmektedir.

Rusların Sovyetler Birliği döneminde de Kıbrıs’a sosyo-kültürel ve siyasi ilgileri devam etti. Kıbrıs’ta Sovyet elçiliği ve kültür merkezleri faaliyet gösterdi. NATO ve Varşova Paktları arasındaki soğuk savaş burada da sürdü. Kıbrıs’taki sol akımlar, partiler Sovyetler Birliği tarafından desteklendi. Ada Sovyetler tarafından ideoloji ihraç edilen merkezlerden biri oldu.   

*         *         *

Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra da Rusya’nın adaya ilgisi devam etmektedir. Rusya’nın Güney Rum Kesimi’nde Büyükelçiliği bulunmaktadır. Adada Rus Kültür Merkezi faaliyet göstermektedir. Diasporaları bulunmaktadır. TV’leri ve gazeteleri yayınlanmaktadır.

Adadaki sayıları ile ilgili bir istatistik bilgi bulunmasa da Güney’de 50, Kuzey’de 10 binin üstünde olmakla 60 binden fazla olduğu tahmin edilmektedir, belki de daha fazla. Adanın güvenli olması, mal mülk edinmenin kolay olması, bankacılık işlemlerinin rahat yürütülmesi, Ada’nın doğal şartları Rusları adaya çekmektedir. Adada öğrenci Ruslar bulunmaktadır. Adada Ruslarla yapılan evliliklerinin yüksek olduğu tahmin edilse de bu konuda kesin bir rakam bulunmamaktadır..

KKTC sınırları içinde özellikle İskele, Mağusa ve Girne bölgelerinde yoğunlaşmışlardır. KKTC’de kültür merkezi bazında bir organizasyonları bulunmamaktadır. Kuzey Kıbrıs Rus Dili Konuşanlar Dayanışma Derneği isimli daha çok sosyal medya üzerinden iletişim kurdukları bir grupları vardır. Zaman zaman belli mekânlarda kültürel faaliyetlerine rastlamak mümkündür. Bu bağlamda, kültürel bayramları olan Maslenitsa, 9 Mayıs’ta II. Dünya Savaşı’nın bitiminin kutlanması etkinliklerini hatırlamaktayım. En çok da çevre temizliğine yönelik sosyal faaliyetleriyle anılmaktadırlar.

Resmi işlemlerini yapmak için Lefkoşa’da Dereboyu’nda Rusya Büyükelçiliği’nin ofisi bulunmaktadır. Randevu almaları suretiyle haftanın belli günlerinde bu ofis vatandaşlarına hizmet vermektedir.