• "Tarihi canlı bir savaş alanı, bir ideolojik çatışma bölgesi olmaktan kurtarmamız lazım"

Lefke'den Mektuplar XXXVII

blog-post-image
Hamidiye Zırhlısını Alkışlatan Sarıca Öğretmen

Bugün (23.06.2024) duayen gazeteci Ahmet Tolgay’ın Kıbrıs gazetesindeki köşesinde Kıbrıs’ta Hamidiye Günleri yazısını okuyunca bahsedilen günlerle ilgili dinlediğim ve okuduğum iki notu hatırladım. Paylaşmak isterdim.

Tolgay’ın yazdığı gibi, Hamidiye zırhlısının Kıbrıs’ı ziyaret ettiği dönem Rumların ENOSİS tutkusunun eyleme döküldüğü yıllardır… 1931 isyanında İngiliz sömürge valisinin sarayı da yakılmıştır. Ayaklanan Rumlar hem İngiliz’in, hem de Türklerin adadan gitmesini istemekteler. Adada Türk Bayrağı, İstiklâl marşı, Atatürk resimleri yasaklanmış ve hatta bu yasakların bir kısmı 1941 yılına kadar sürecektir.

Kıbrıs Türklerinin bu zor döneminde şanlı Hamidiye zırhlısının Kıbrıs’a gelmesi (20 Haziran 1938) halkı coşturmuş, halka moral olmuştur. Yediden yetmişe Kıbrıs Türkleri Mağusa limanına akmışlardı. Bu konuda şahitlerin yazdığı farklı anılar bulunmaktadır…

Lefke’de konuyu o dönemi yaşayanlara sormuştum. Değerli büyüğümüz, Lefkeli, 1930 doğumlu rahmetli Fedai Ferit de 8 yaşında bu ziyarete katılanlar arasında olduğunu söylemişti. Çocukluk yaşında babasıyla trenle Mağusa’ya gittiklerini, coşkuya eşlik ettiklerini anlatmıştı. Tabii ki yıllar geçtiği için daha fazlasını hatırlamamıştı…

Hamidiye zırhlısı Mağusa limanına geldiği zaman, üzerinde çalışmakta olduğum Kıbrıs’ın Ziya Gökalp’ı, rahmetli cumhurbaşkanımız Rauf Raif Denktaş, Kıbrıs’ın hafızası rahmetli Harid Fedai gibi değerlerimizin hocası olan ve bugün mezarı Lefke’de bulunan Mustafa Turgut Sarıca’nın da limanda olduğunu fark ettim. Kıbrıs’ta Türklük ateşini yakan ve bu meşalenin taşıyıcılarından olan Sarıca’nın Hamidiye zırhlısını karşılama töreninde, yönetimin ve polislerin yasak veya kısıtlamalarına rağmen gemiyi ve misafirleri alkışlatmasını vefatı üzerine yazılan bir köşe yazısından öğreniyoruz. 10 Nisan 1950 tarihinde Başöğretmen Mustafa Turgut Sarıca Lefke’de vefat ettiğinde Kıbrıs gazetelerinde kendisiyle ilgili vefat yazıları ve anılar yayınlanmıştır. Bu yazılardan biri de Sarıca’nın Mağusa limanındaki karşılama törenindeki rolünü anlatan Yavuz imzalı Mustafa Kazım Bedevî’nin Halkın Sesi gazetesindeki Turgut Sarıca’dan Bir Hatıra köşe yazısıdır. Yazının aslına dokunmadan aşağıya aktarıyorum:

Milliyetine, meslekine ve vazifesine sönmez bir aşkla bağlı olduğu herkesçe malûm olan Turgut Sarıca’yı da gaip ettik. O, çocuklarımızın hem hocası, hem de müşfik bir babasıydı. Bununla beraber Sarıca’da bir asker heybeti vardı, irfan ordumuzda mertliği ve babacanlığıyla uzun yıllar hizmeti sebkat eden merhumun yalnız bir üniforması ve kılıcı eksikti…

Şanlı bayrağımızın çekilmesine, beyaz zemin üzerine kırmızı yazı yazılmasına, gazetelerimizde “Türk” kelimesinin çıkmasına, hatta üç beş kişimizin bir araya gelip serbestçe konuşmasına müsaade edilmiyen o meşum yılları unutmuş değiliz. Halk arasında sinsi sinsi dolaşan hafiyeler, efendilerine jurnaller yağdırıyor ve yaktıkları kimselerin arkasından baykuşlar gibi ötüyorlardı. Hulâsa bütün mânasile, hürriyet çelik halkalı zincire vurulmuştu…

Montakû idaresinin etrafta dehşet uyandırdığı o sıkı yıllarda idi ki, anayurttan gelen bir haber, Türk muhitinde büyük bir sevinç ve heyecan uyandırmıştı. İstisnasız olarak herkesin ağzında dolaşan bu haber ise şu idi: Hamidiye mektep gemisi Mağusa’ya geliyor…

Hamidiye’nin geleceği gün katileşmiş olduğundan, herkes sabırsızlanıyordu. Nihayet o günün sabahında bir çığ gibi Mağusa’ya akın eden halk, bütün limanı baştan başa doldurmuş ve “kum atılsa düşmez” dedikleri gibi bir kesafet arzetmişti. İşte o yıkıcı intizar anlarında bile, bu insan yığının arasına sokulan polis memurları: “Vapur limana girerken sakın alkışlamayınız. Zira yasaktır!..” diye tenbihatta bulunuyorlardı. Tam bu sırada yanı başımda alaylı bir kahkaha savrulmuştu ki, bunu yapan da, bugün kendisini rahmetle andığımız Turgut Sarıca’nın tam kendisiydi…

Nihayet Hamidiye mektep gemisinin uzaklardan dumanları görünmeğe başlamış ve biraz sonra beyaz bir güvercin gibi nazlı nazlı limana girerken, Turgut Sarıca’nın “Yaşasın Türk denizcileri” diye yükselen gür sesi de, bir bomba gibi patlamış ve onbinlerce kişiyi bir volkan haline getirmişti.

“Alkışlayınız. Avuçlarınız patlayıncaya kadar alkışlayınız” diye haykıran Sarıca, gerili göğsü ve dik kafasile düşman ordusuna meydan okuyan bir Türk kumandanını andırmıştı tıpkı. Bir kasırga halinde kopan alkış ise, buna mani olmak isteyen bir amirin çehresini sapsarı etmiş ve vapurun merdivenine tırmanırken bacaklarını adeta felce uğratmıştı…

​​​​​​​​​​​​​​O gün bir arslan gibi şahlanan ve yapılan tenbihata karşı etrafında fırtınalar yaratan bu yiğit hocamız, şimdi ebedi bir uykuya yatmış bulunuyor. Ruhu şâd olsun ve nur içinde yatsın…”[1]

 

Hamidiye zırhlısını Mağusa limanında karşılayan, coşku yaratan, eşlik eden, ALKIŞATANları başta başöğretmen Mustafa Turgut Sarıca olmak üzere ziyaretin 86. Yılında sevgiyle, rahmetle, saygıyla anıyoruz…

 

[1] Yavuz, “Turgut Sarıca’dan Bir Hatıra”, Halkın Sesi, yıl: 9, sayı: 2232, 12 Nisan 1950, s. 2.